PENCEREYİ AÇIK BIRAK
PENCEREYİ AÇIK BIRAK
– Uğur Canbolat –
Elbette, dedim ve pencereyi açık bıraktım. Neyi hedeflediğini anlamış değildim oysa. Sadece emir telakki ettiğim için yerine getirmiştim. Günlerce açık kaldı pencerem. Üşüdüğüm geceler de oldu sıcağın bunalttığı günlerim de. Sayısı az olsa da rüzgârın serinletmek için gelip saçlarımı havalandırdığını inkâr etmeyeceğim. Bir denge kurulmuş gibiydi. Bir süre böyle devam etti. Alıştım bu hâle. Üzerinde düşünecek bir vaktim de olmamıştı doğrusu. İlerleyen zamanlarda bu durum gözüme saçma göründü. Neyin nesi diyerek düşünmeye başladım. Kendimi ikna etmeye yetecek bir veriye ulaşamadım.
Bir anlamsızlık mıydı yaşadığım? Neden sorgulama gereği duymamıştım? Her söyleneni bu şekilde kabul edip uygulayacak olursam işin sonu nereye varırdı? Buna benzer sorular çoğalarak peşime takıldılar. Cevap vermeye yeltendiğimde sıraya girip sessizce beklediler, arkamı dönüp yoluma yürüdüğümdeyse hücuma geçtiler.
Bu sorular bir vehmin ürünü müydü yoksa gerçeğe az da olsa değen bir yanı var mıydı? Epeyce meşgul ettiler beni, diyerek unutmaya çalıştım. Bunun da üzerinden hayli sular aktı. Neredeyse unutmuştum ki, onunla karşılaştım.
Selam bile vermeden hâlâ açık bırakıyor musun pencereni diye sordu. Evet, dedim. Tebessüm etti. Hayatımda nelerin değiştiğini öğrenmek istedi. Bu açıdan bakmamıştım meseleye ama aklıma hemen gelen dişe dokunur bir husus yoktu.
Açıklıkla cevapladım, yok diyerek. Şaşırdı. İnanmak istemedi. Üstelemek istediyse de buna fırsat vermedim.
Aslında basit bir konuydu. Pencerenin açık bırakılması ifade ettiğim etkilerin dışında ne içeriyor olabilirdi ki!
Kendimce hayata dair ağır meselelerle uğraşıyordum. Çözdüklerim olduğu gibi içinde boğulduklarım da vardı. Pencere konusunun onların yanında esamesi bile okunmazdı.
Ama neden böyle demişti? Gel de takma şimdi?
Uykum kaçtı. Odakladım kendimi ve bir şeyler yakalamaya çalıştım. Tespit ettiklerim beni tatmin etmediğinden yenilerine ulaşmaya çalıştım.
Sonunda şunu anladım ki, ben tamamen ters yaklaşmışım. Mecazı hakikat gibi algılamışım. O ruhumun ve idrakimin pencerelerini açık bırakmamı önerip öğütlemişken ben günlük kullandığım odanın penceresini açık bırakmışım.
Gel de gülme kendine. Ezme kendini. Hırpalama. Bu mümkün mü?
…
Bilincimizin pencerelerini açık bırakmadığımızdan yeni fikirler bize misafir olmuyor. Farklı değerlendirmeler, tefekkürler, anlayışlar, müzakereler bir kahve içimi kadar olsa bile konuk olmuyorlar.
Kendimizi taze fikirlere kapalı tutuyoruz. Dünden, önceki günden, daha önceki günden farklı yeni bir bilgimiz yok. Çünkü talebimiz yok. Bilgi davet edilmediği ve hoş ağırlanmadığı yerlere tenezzül edip gitmez.
Ne oluyor sonunda?
Ezberlerimizle idare edip gidiyoruz. Ürkütücü taraf şu ki, bunu marifet belliyoruz. Savunduğumuz zamanlar bile oluyor bu hâlimizi.
Pencereyi açık bırakalım. Zihnimiz yeni bilgilerle donansın, aydınlansın.
Pencereyi açık bırakalım. Fikrimiz yenileriyle karşılaşsın, kendini tartsın, geliştirsin.
Pencereyi açık bırakalım. Gönlümüz hakikat neşesine sağlam adımlarla ilerlesin.
Pencereyi açık bırakalım. Ruhumuz ferahlasın, yaşadığı ızdıraplardan kurtularak huzura ersin.
Aslında başka çaremiz de yok.
Sizce var mı?