MUCİZE
MUCİZE
– Kader Keskin –
O sabah uyandığında içinde kocaman bir hüzün hissetti. Yaşından daha büyük bir yüreği taşımanın ağırlığı sanki bu. 16 yaşındaydı daha oysa. 16 seneye sığan acılar, mutluluklar, saysa sayamayacağı, ona göre kaybedişleriyle yaralı bir yürekti. O daha küçücük bir bebekken anne ve babası bir trafik kazasında bu dünyadan göç etmişlerdi. Büyükannesi ve dedesi onu sahiplenmişlerdi.
Kalktı, giyinirken masanın üzerinde gece yazıp, yazıp yırttığı kâğıtlara gözü ilişti. Yazar olmak istiyordu. Ancak yazarak akıtıyordu içindeki acıları ve dindiriyordu ruhundaki sert esen fırtınaları. Giyindikten sonra evlerinin yakınındaki göle gitti. Yerden aldığı küçük taş parçalarını suyun üstünde sektirmeye başladı. Hüzünlü kocaman kahverengi gözleriyle göle taş fırlatmaya devam ederken yanına orta yaşlarda, kafasında şapkası, gözünde güneş gözlükleri olan bir adam geldi. Elindeki poşette bulunan ekmek parçalarını göldeki ördeklere vermeye başladı. Bir süre sonra çocuğa dönerek ördekleri beraber beslemeyi teklif etti. Çocuk peki anlamında başını salladı. Ve adamla beraber ördeklere ekmek kırıntıları atmaya devam ettiler ta ki tek bir ekmek kırıntısı dahi kalmayana dek.
Adam çocuğa dönerek:
“İnsan bazen nasıl başlayacağını bilemez. Çoğunlukla ilk adımı atma konusunda hepimiz zorlanırız. Tereddütlerimiz, sorularımız, sorgulamalarımız, kendi kendimize verdiğimiz vesveselerimiz alır başını gider.” dedi.
Ve çocuk ekledi.
“Sonunda tam bir çözümsüzlük içinde buluveririz kendimizi. Şu an benim gibi yorgun ve bitkin bir halde.’’
Adam çocuğun omzuna dokunarak:
“Bak evlat! Hâlbuki içsel yolculuğumuz bir ömür boyu sürer. Çünkü insan sürekli bir yenilik ve yenilenme halindedir. Yaşadığımız her bir olay, karşılaştığımız her bir insan bizim yaşam hikâyemizde bir kilometre taşıdır. İyilerden iyiliği, kötülerden kötülüğü ve onlara rağmen iyi kalabilmeyi öğrendiğimiz çokça yaralandığımız, yaralarımızı sararken de güçlendiğimiz. Güçlenerek daha da büyüdüğümüz olgudur yaşam.
Yaşarken kimi zaman geçmez denilen dakikalara ve saniyelere takılıp kaldığımız, dibe çöküşleri gördüğümüz… Ben bunun üstesinden gelemem dediğimiz her bir olaydan Yaradan’ın bize verdiği güçle yeniden ayağa kalktığımız, yeniden hayat yollarına düştüğümüz. Geçmeyen saatlerin aksine geriye dönüp baktığımızda bir rüya kısalığında geçen yıllara hayretler içinde kaldığımız adeta bir sırlar âlemidir yaşam.
Ve sen daha o kadar bu yaşamın başındasın ki.
Bu hüzünlü hâllerin neden? Neden bu kendini büyütme çabaların, olduğun yaşı yaşamak varken bu anı bırakıp, ta ötelere gitmeye çalışmaların?” diye sordu çocuğa.
Cevap vermedi çocuk, düşündü önce uzun uzun. Sonra adama dönerek:
“Belki de bilmemekten… Bilmiyorum! Ne olmak istediğimi, sadece yazıyorum. Yazmayı çok seviyorum. Ama iyi bir yazar nasıl olunur? Sen biliyor musun bunun kuralı, kaidesi var mıdır?” Adam derin bir iç çekti.