KÜRESEL KRİZ DEPRESYONA KARŞI, KUR’AN
KÜRESEL KRİZ DEPRESYONA KARŞI, KUR’AN
– Demirhan KADIOĞLU –
Bir televizyon programında izledim; psikiyatri uzmanları ABD ve Kanada’da yapılan bilimsel çalışmalar sonucu iki farklı ilacın şizofreni ve depresyon hastalarında “olumlu” sonuçlar verdiğini tartışıyor.
Yani bu hastalıklarda tedavinin etkinliğinin ortaya çıkabilmesi için gerekli 3-4 haftalık süreyi birkaç saate indiren yeni ilacın, yıl içinde birkaç kez kullanılmasıyla tedavinin mümkün olduğu hatırlatılıyor.
Hatta bu ilaç için “olağanüstü bir tedavi yaklaşımı” diyorlar.
*
Psikiyatri uzmanları korkunç rakamlar verince doğrusu şaşkınlığım arttı.
Çünkü dünya nüfusunun yarısından fazlası antidepresan kullanıyor.
Türkiye’de bu rakam, %60’ı bulurken, ABD’de rakam hayli yüksek: %90’mış.
*
Dünya Sağlık Örgütü’nün yaptığı açıklama da yer aldı medyada:
Depresyonun stres ve kalp/damar sistemiyle ilişkili komplikasyonlar dolayısıyla ölüme yol açan hastalıklar arasında ikinci sırada olduğu söyleniyor.
Depresyon başlı başına ölüm riski taşıyor.
*
Hep derler:
Modern hayat, önce hastalık üretir, sonra ilaç.
Üretilen ilacın dozu, hastalığın ilerlemesiyle eş zamanlı artıyor.
Yaşadığımız 21. yüzyılda çoğu çekirdek ailenin “mutlu” olduğunu kim söyleyebilir?
Öyle ya, modern hayat bütün ihtişamına karşılık mutsuzluğu beraberinde getiriyor.
Bir takım sorumluluklarla birlikte haz ve hız çağında, kişinin kendinden uzaklaşması, depresyonu günümüz insanının en sık rastlanan problemi hâline getiriyor.
*
Toplum hayatını sıkı sıkıya bağlayan duygular işte bu hastalıkla birlikte çıkmaza giriyor; olmazsa olmaz bağlar, ne yazık ki medyanın iletişim araçlarıyla birlikte derin yaralar açarak toplumu, tamiri zor açmazlara sürüklüyor.
İletişim için kullanılan aletler, ilişkileri zedeliyor, ailelerde temeli sevgi olan bağları gün geçtikçe zayıflatıyor, köreltiyor. Bu insan ilişkilerine hatta bir sonraki kuşaklara da yansıyor.
Bir panelde, Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın sözlerini hatırlıyorum. Şöyle diyordu:
“Toplumu ve bireyleri etkileyen unsurlar arasında medyadan aldıkları haberler de yer alıyor. Özellikle, cinayet, tecavüz, istismar, gasp gibi 3. sayfa haberleri çoğu zaman karşımıza bir depresyon nedeni olarak çıkıyor. Kişiler bu haberlere duyarsız kalamıyor, ‘benim de başıma gelir mi’ psikolojisine kapılıyor… Bu duygular önce takıntı, sonra da hayatlarını etkileyen etkenler hâline dönüşüyor.” (Küresel Kriz Paneli, Üsküdar Üniversitesi)
Sonrası, düzeltilemeyen hayatlar… Yorgun gençlik ve bilinçsiz ergenler ordusu.
*
İlaçlar hayatımızı düzeltmiyor, bozuyor. Modern insan, modern tıbbın sunduğu ilaçlarla kaybolan sağlığını ararken, manevi anlamda bozulan ruh sağlığını nasıl düzelteceğini bilmiyor.
Hadi konuya doğrudan gireyim: yegâne reçete “Kur’an”dır. Öyle ki Kur’an’ın okunuşu “dil”e ağır gelmez. Çünkü lafzen ve manen hatadan hâlidir. Ayetler arasında sarsılmaz bir birlik olduğu görülüyor. Tenasüb, tecavüb, teavün vardır ki, ayetleri birbirine yabancı olmadığı gibi, birbirine destek veren üslubuyla birbirini tamamlıyor.
Kısım kısım, ayrı ayrı zamanlarda nazil olduğu hâlde, sanki bir defada nazil olmuş gibi bir bütünlük arz ediyor.
Üstelik Kur’an, tekrarlandıkça hem dile hem de dimağa ayrı ayrı tat veriyor. Bıktırmıyor. Kur’an kalplere kuvvet ve gıda, ruhlara şifadır. Gıdanın tekrarı hem kuvveti arttırıyor hem de lezzeti…
Yani, Kur’an hem zikir, hem fikir, hem hikmet, hem ilim, hem hakikattir… Kalplere şifa, müminlere hüda ve rahmettir.
Muazzam bir kelamla satırlarıma son vermek istiyorum:
“Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur.” (Rad Suresi; 28. Ayet)
Var mı ötesi?