BİR İRFAN YOLCUSU
BİR İRFAN YOLCUSU
– Fatma Gülşen Koçak –
Bazı insanlar vardır, hiç görmeden içiniz ısınır. Tanıştığınızda ise sanki onlarca yıldan beri tanıyormuş hissine kapılırsınız. Ruhların kaynaşması, gönüllerin aynı zeminde buluşmasından olsa gerek kan bağınız olmamasına rağmen “ruh akrabalığı” diye tarif edebileceğimiz bir yakınlık hâsıl olur arada. Nasıl ki yol evladı olmak bel evladı olmaktan evladır; aynı durum burada da söz konusudur.
Ruh akrabalığı, kan bağıyla bağlı olduğunuz akrabalıktan daha yakın kılar sizi muhatabınıza. Çoğu zaman kendimi dalından düşen bir yaprak gibi yalnız ve ürkek hissetsem de ruh akrabalarımın çokluğu, bana her zaman farklı bir güç bir verir. Onların eserleri başucumda durur. Bazen bilgi amaçlı, bazen tefekkür gayesiyle bazen de sırf şifa niyetine dokunurum onlara. Sayfalar arasında yaptığım seyahatten sonra müthiş bir dinginlik hissederim. Yunus’un şiirlerinde kanatlanır, Mevlâna’nın Mesnevî’sinde uçarım mesela. Bir de günümüz yazarlarının kitapları vardır. Mesnevî tadında, Tezkiretü’l-Evliya kıvamında kitaplar… Okudukça, altını çizdikçe size yeni sırların şifresini veren kılavuzlardır onlar.
İşte Bir Ruh Macerası isimli eser de kısa sürede benim başucu kitaplarım arasında yerini aldı. Eserin sahibi Ayşe Şasa Hanımefendi, geçtiğimiz yıllarda Rabb’ine kavuştu. Hayattayken çoğu kez tanışmak, ziyaret etmek için niyetlendiysem de bir türlü nasip olmadı. Tanımadan, görmeden sevgililerim arasına giren bu güzide hanımefendi, kalbî dua listemin daimi üyesi. İlginçtir ki Rabbimizle rabıtaya geçip dillerimiz duaya durduğunda, onlarca yakın akrabamız aklımıza düşmeyip dilimize gelmezken, hayatta yüz yüze hiç karşılaşmadığımız birileri dilimizden hiç düşmüyor, gönlümüzden hiç eksilmiyor.
Ayşe Hanımefendi’nin ilginç bir hayat hikâyesi vardır. Onu okurken maceralarına kaptırır gidersiniz kendinizi. Gelgitler, çarpıntılar, sallantılar, arayışlar, çırpınışlar, limanlar… Bu ülkenin sancılı modernleşme çabalarının, talihsiz nesiller üzerindeki acı kırılmalarının resmidir bir anlamda onun hikâyesi.
Batılı hayat tarzına karşı kompleks yaşayan ailesi tarafından, çağdaş bir birey olarak yetiştirilmesi gayesiyle teslim edildiği mürebbiyelerce Musevi, Katolik, Protestan anlayışların zihnine boca edilmesine maruz kalır. İçinden çıktığı toplumun istinasız bütün değerlerine karşı mesafeli, hatta şiddetli bir düşmanlıkla yetiştirilmeye çalışılır. Yüklemeler ve yüklenmeler bilinçli, planlı, sistematik bir silsilenin metotlarıyla doludur. Naif ruhuna dayatılan Avrupai karamsarlık, Batılı yazarların kitaplarından taşan sıkıntılı, sıkıcı cümleler daha o yaşlarda bunalımın kapılarını açar.
Çok sayfalı bir romanda kendisine yükleyeceğiniz birçok hususiyeti kaldırabilecek kadar renkli bir hikâyesi olan Şasa, ruhunu ve zihnini bir dönem Marksist limanlara yaslar. Bu limanlarda sükûnet yoktur. Zihni duru, kalbi selim değildir. Daha on altı yaşında La Paix Hastanesi’nin önünden geçerken “Hakikate vasıl olmama vesile olacaksa, yolumun bu hastaneden geçmesine razıyım.” diyecek kadar da cesur bir hakikat arayıcısıdır. Uzun yıllar hakikatin önüne gerilmiş perdelerden kurtulup da hakikate yaklaşamaz. Ama arayışını kutlu bir gayretle sürdürür.
Ailesinin istekleri, çevresinin yüklemeleri, modern çağın etkileri acımasız bir şekilde ruhunu ıstırapla kıvrandırırken bile arayışını bırakmaz. Ama çatışma kaçınılmazdır. Bu çatışma sonucu şizofreni ülkesine misafir olur. Acı, ıstırap, keder… Zor ve sorunlu yıllar yakar kavurur Şasa’yı.
Kemal Tahir’le tanışma
“Maskaralık yaptığın sürece seni baştacı ederler, ama ciddi bir şey yaparsan kimse seninle ilgilenmez. Yolunu seç.” diyerek klas bir yönlendirmede bulunup kendisine muhteşem bir yol haritası çizen Kemal Tahir’le on sekiz yaşında tanışır. Hayatında derin izler bırakan kişilerden biridir Tahir. Kendi halkının da bir değere sahip olduğu bilincinin ilk kıvılcımlarını bu tanışmayla yakar. Bu farkındalık aşısı kıvılcım gibi görünse de çok önemlidir. Kemal Tahir,Şasa’yı yeni fikirlerle buluşturduğu gibi yeni isimlerle de tanıştırır. Halit Refiğ, Metin Erksan, Yücel Çakmaklı gibi yerli yönetmenlerle tanışması, zihninde yeni kapılar açar, zengin birikimler kazandırır.
Arayış
Yunus Emre’den Mevlâna’ya, Sokrat’tan Einstein’a, Kemal Tahir’den İbn Arabî’ye, Sylvia Plath’dan Baudrillard’a, Kubrick’ten Tarkovsky’ye kadar birçok ismin evrenine girer. Onların felsefelerinde, hayata tutunuş biçimlerinde çoğu zaman kendini arar. Bazen bulur, bazen de tam bulduğuna inandığında büyük bir okyanusta kaybolur. Kendini bulmak serüvenindeki kayboluşlarından mutludur. “Aramakla bulamayacağını ama bulanların arayanlar olduğunu” iyi bilir.
İsmet Özel ile açılan kapılar
Ruh dünyasında azaplar çektiği, zihnî işkencelere maruz kaldığı dönemlerin birinde Cihan Ünal’ın getirdiği bir şiir kaseti, hayatında neredeyse önemli bir dönüm noktası olur. Kasetteki şiirleri yorumlayan sesin sahibi Türk şiirinin ustalarından İsmet Özel’dir. Özel’in şiirlerinden sonra meşhur eserlerinden olan Waldo Sen Neden Burada Değilsin’i okur. Kendisini bulma çabalarında bu kitabın ayrı bir yeri vardır. Daha sonra cesaretini toplayarak İsmet Özel’e ulaşır. Özel’in de Marksist bir dünyadan gelmesi, kendisini anlaması açısından büyük bir imkân olur. İsmet Özel vesilesiyle Dergâh’ın içine girer. Bu girişle birlikte Mustafa Kutlu’dan Mahmut Erol Kılıç’a uzanan geniş ve kaliteli bir dostluklar köprüsü kurulur. Birbirini Allah için seven güzel insanlardan oluşan dostluk halkasına dâhil olur.
Büyük keşif
Ayşe Şasa’nın hayatındaki en büyük keşiflerinden birisi Arabî’nin muazzam eseri Fusûsu’l-Hikem‘le tanışmasıdır. Nasip kelimesinin gerçek anlamına kavuşmasıdır bu tanışma. Bu keşifle büyük bir okyanusa açılır. Okyanusa daldıkça ruhunun dinginliğe yaklaştığını hisseder. Arabî’nin sırrının asırlar sonra bir insana nasıl kuvvetli bir şekilde tesir ettiğine hayret ve hayranlıkla şahitlik eder. Tasavvufun hikmetlerle dolu dünyasına merhaba der bir anlamda. Bu merhaba, yaşayan bir mürşidin kapısına kadar götürür onu.
Kapıyı buluş
Nice insan bir liman bulamadan azgın dalgalar arasında kaybolup giderken, kader onu sağlam bir kapıya çeker götürür. Kamil bir mürşidin huzuruna erer. Hayatı boyunca yaşadığı huzursuzluklarının reçetesini verecek bir doktora kavuşmuş olur böylece. Mürşidinin sohbetlerinde çocuklar gibi şen olur. Sözlerin yetmeyeceği, kelimelerin tartamayacağı güzel hâlleri yaşar. Maneviyatın bütün sıkıntıların ilacı olduğu sırrına erişir. Dilinden üç hikmetli kelime düşmez artık: İlham, keşif, fetih…
Sinema, senaryo ve irfan
Yazdığı senaryolarla Türk sinemasında ayrı bir yeri vardır Şasa’nın. Farklı bir dil, özgün bir bakış kazandırır sinemamıza. Geleneğin sinemada daha çok yer alması gerektiğini savunur. Onun gelenekten kastı elbette İslam’dır. İslam’a karşı akıl almaz bir önyargıyla yaklaşanlara karşı âdeta kalemiyle direnir. Sinemamız Batı taklidi dram ve trajedilerle boğuşurken o, senaryolarında sahici ve sahih bir dil kurar. Tasavvufi bir bakış açısının sinemaya büyük bir derinlik katacağını anlatır hatta ispat eder. İrfanisinema üzerine yazdıkları, gelecekte kıymeti daha fazla anlaşılacak olan sıkı metinlerdir. Sinema konusunda orijinal bir tavra sahiptir. Batı yöntemleriyle ele alınan, Batı uygarlığı perspektifinden geliştirilen bakış açısına karşı, kendi medeniyetimizin perspektifinden bakmayı salık verir.
İslami sanat konusundaki fikride gayet net ve manidardır. Şasa, İslam’ı şahsi hayatına hâkim kılarak yaşayamayanların, İslami sanat eseri ortaya çıkaramayacağına inanır.
Eserleriyle mutlaka tanışılmalı
Ayşe Şasa’ylabenim gibi ruberu tanışamayanlara, ısrarla eserlerini okumalarını öneriyorum. Size yeni bir bakış açısı kazandıracak, farklı iklimlerde seyahate çıkaracaktır. Düş, Gerçeklik ve Sinema, Delilik Ülkesinden Notlar, Şebek Romanı, Bir Ruh Macerası, Yeşilçam Günlüğü… Birbirinden kıymetli emanetler… Eserleri, Ayşe Şasa’yı yakından tanımak, onun ruh macerasını öğrenmek için önemli bir fırsat. Gelecek nesillerin de onu tanıması için isminin bir okula, kütüphaneye verilmesi; hakkında kapsamlı, nitelikli etkinlikler yapılması için ilgililere de bir hatırlatma yapmış olalım. Hayatı, hakikati ikrar etme çabası içinde geçen Ayşe Şasa’ya, dua niyetine kaleme aldığımız bu yazı vesilesiyle tekrar rahmet diliyorum. Mekânı cennet, makamı âli olsun.