ALLAH’IN SEVGİSİ ADİL OLANLARIN ÜZERİNDEDİR

ALLAH’IN SEVGİSİ ADİL OLANLARIN ÜZERİNDEDİR

– Bahadır Yenişehirlioğlu –

Hayatın kendisi bir denge üzerinde sürüyor.

Adalet, sadece hayati derecede önemli değil, aynı zamanda Platon’un tanımladığı gibi, “bütün erdemlerin toplamı” veya en kuşatıcısıdır.

Adâlet, Kur’an-ı Kerîm’de ve hadislerde genellikle “düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvaya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık” gibi anlamlarda kullanılmıştır.

Ne acıdır ki dengeye dair ana prensipler ve kadim doğrular giderek insanoğlundan uzaklaşmaya çalışıyor. Aslında onlar inadına yerleşmek için can atarken insanlık alabildiğince bundan kaçıyor.

Varlığı zehirlenmemiş insan, adaleti nasıl sevmez ki…

Biz, hiç kuşkusuz, O’nun adaletinin var ettikleriyiz. O bizim yaratıcımız olduğu kadar rızkımızın ve maslahatlarımızın da yaratıcısıdır.

Allah’ın yarattıklarında bir kusur yoktur, tüm yaratılanlar Allah’ın onlar için arzu ve emrettiklerine uyarlar. Çünkü Allah mükemmeldir, evreni sadece olabilecek en mükemmel biçimde yaratmamıştır, aynı zamanda yarattığı her şeye kendi mükemmelliğinden vermiştir.

Allah bir peygamberine şöyle vahyetmiştir: “Âdemoğlu! Eşyayı senin için, seni kendim için yarat­tım. Senin için yarattığım eşyada, kendim için yarattığım gayeyi telef etme. Ey Âdemoğlu! Şanım üzerine yemin olsun ki, ben seni severim. Senin üzerindeki hakkım karşısında, sen de beni sevmelisin.”

Adaletin temel ve genel gayesi ister rasyonel, ister doğal, ister ilâhî anlamda olsun; bu dünyada ve öteki dünyada insanın mutluluğa ulaşmasını sağlamak içindir. Bu anlamda, adalet etiğin ötesine geçer, siyaset alanına girer. Bu nedenle Aristo ve Platon’u takip eden Müslüman filozofların, adalet teorilerini etik (ahlak) ile başlangıç, (tedbir el menzil) ekonomi ile gelişme ve nihayet politika (siyaset) ile kemâle erdiren birbirini takip eden üçlü bir mertebe içinde geliştirmişlerdir. Böyle yaparak, adaletin önemini ve işlevini hem birey, hem aile ve hem de toplumun selameti için ortaya koymuşlardır.

Peki, insanoğlu adaleti kaybetti mi? Peki insanoğlu gerçeği ve buna dair içeriği, anlamı, idraki mi yitirdi? 

Adalet özü gereği adalet dağıtıcının o işi bildiğini, ona güç yetirdiğini ortaya koyarken aynı zamanda, adalet kavramının vazgeçilmezliğini, adaleti yitirdiğimizde insanlığın nasıl infilak edeceğinin de delili olarak belirir.

Adaletsizlik kötüdür, yapılması gereken tek çare kötülüğü adaletle karşılamaktan geçer.

Böyle değilse (adalet) kim için, kimde ve kiminle orta­ya çıkabilir ki?

Demek ki bizim varlık sebeplerimizden biri ve O’nun bizi sevmesi adil olmamız ve bu konuda zerre kadar taviz vermememiz ile alakalıdır.

Adaletin yitimi adalet kavramından ve bu adalet kavramından ne anladığımızdan vazgeçtiğimizde gerçek manada ortaya çıkar. Bu derin, güçlü bir dalga gibidir adaletten vazgeçtiğimizde, derin dalga gelip bize çarptığında ve ne yazık ki hızını alıp geriye çekildiğinde ortaya çıkan enkazdan adaletin yitiminin ne olduğunu ancak o vakit anlarız ki bu büyük perişanlık. İnsanoğlunun gerçek manada günümüzde savrulmasının en önemli sebebi bu kavramı yitirmiş olmasıdır.

Kâinatın her alanında var olan düzen, tabiatı gereği medenî varlıklar sayılan insanların birbirleri arasındaki münasebetlerde de var olmak mecburiyetindedir. Bunun aksi düşünülemez. Buna göre sosyal hayat, zorunlu olarak, fertler arasında ortak münasebetler kurulmasıyla gerçekleşir. Cemiyet yapısının oluşması ve sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi bu münasebetlerin, İbn Sina’nın tabirleriyle, kanun (sünnet, şeriat) ve adâlet ilkelerine uygun düzenlenmesine bağlıdır; bu son durum da kanun koyucu ve adâlet icracısına ihtiyaç gösterir. İbn Sina’ya göre evrenin düzenini sağlayan “ilk inayet”, toplum düzeninin gerçekleştirilebilmesi için adâleti icra edecek “sâlih bir insan”ın varlığını, böylece hayırlı bir sosyal düzenin kurulmasını mümkün kılmıştır.

Adalet olmasaydı Allah(cc) bilinmezdi, Adalet olmasaydı kâinat idrak edilemezdi.

Allah, bazı kullarını severken aynı zamanda onlara kendisi­ni sevme imkânı bahşeder.

Allah adil olan kuluna eşyanın suretlerinde Hakk’ı müşahede etmek ve tecellileri görmek yetisini verir ve bu öyle böyle bir şey değildir.

Bu tabiri caiz ise insanın bütün kapasitesinin ortaya çıkmasıdır ki işte o zaman insanoğlu, insanoğlu olmanın şeref ve lezzetine âşık olur. Bu itibarla Allah’ı sevenler ile âlemin ilişkisi, adalet ile insan ilişkisi gibidir.

Bütün kâinatın sahibinin sevgisinin bizde devamlılığını arzu ediyorsak adil olmak zorundayız. Zira Allah’ın sevgisi adil olanların üzerindedir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir