Bulmak

Bulmak

– Aykut Artan –

      “Araf ilmeği boynumuzdayken idamın kaldırılmış olması bu insanlığı kurtaramaz,

                                                                                                          Vicdan da müebbet adalet değildir…”

   İşte, işte budur zamanların içinde kayboluşumuz, işte zamana karşı direnişimiz de budur.  Sanki çok sesli, çok süratli çok dehşetli ve çok yıkıcı bir fırtınadan çıkış gibi.  Yeniden varoluş ve yeniden umut ediş bu.

   Kimler karşı durabilir ki böyle bir isyana, kimler engel olabilir ki!  Çok tozlu bir havada, tozun dağılması ile birlikte ilk alınan nefes gibi.  Tüm kötülükleri ardında bırakıp bir beyaz sayfa, evet evet bir beyaz sayfa açarcasına, dünyanın tüm yokuşlarını çıktıktan sonra o sonsuz düzlüğe kendini son nefesinle atarcasına bir şey bu. Zamanlar içinde insan, insanlar içinde zamanı aramak kadar zor, bulmak kadar kolay olan işte bu.

   Bizim olanla bizim olmayan arasında sıkışıp kalıyoruz.  Ne bizim olana sahip çıkıyoruz ne de diğeri bizim değil diyecek kadar mertiz.  Sıkışıp kalmak hoşumuza gidiyor, sahip olmaktan sorumluluk almaktan korkuyoruz.  Alışıyoruz çoğu vakit birçoğu vakit hem de korktuğumuzu söylüyorken, korkularımızın bizi bırakmasından da korkuyoruz, istemiyoruz, belki de tek dayanağımız -direncimiz-inandığımız şey korkularımız.

   İstemesek de yüzleştiğimiz korkular bir gün bizi bırakıp gidiyor.  Bırakıp gidecek kadar cesareti olmuyor insanın, yani gitmenin de bir cesaret işi olduğu çıkıyor ortaya.  Sonra tüm söylemler boşa çıkıyor, tüm laflar-kelimeler havada kalıyor.  Bu kadar boşa çıkan şeylerin içinde tek gerçek insanın düşmesi oluyor.  Düşmek; “kendi içine doğru, kendi içinde ki çıkmaza doğru.”

   İşte biz her şeyimiz tamken, hiçbir şeyi tam olmayanlar olarak yani bizler istemesek de o boşluk her geçen gün bizi içine doğru çekiyor.  Anlamlar-anladımlar-anlaşılmazlıklar hepsi burada.

   Kaçmak için kaçmak yerine, varmak için, gitmek için, belki de yol almak için kaçmalı şimdiki zamanın insanı.  Bu bahsi geçen tüm kelimeler aynı anlama gelmekle birlikte farklı anlamlarda taşıyorlar kendi içlerinde.  Bize hangisi lazım, hangisi bizim olan, bize yakışanı var mı bunların bilemiyorum.

   Debelenmek pek kullanılmasa da şimdiki çağda, çağda pek kullanılmıyor debelenmek gibi.  Bazı kelimelerle anlatmak yetmediği gibi, tüm dertlerimiz o bazı kelimelere sığdırıp duruyoruz, belki de en çok bu yüzden yoruluyoruz, yıpranıyoruz, kırılıyoruz hatta.  Evet, evet yeni kelimeler yerine bizim olana sahip çıkarsak ancak o zaman kendi dertlerimizi bir diğerinden ayırıp dile getireceğiz gibi.

   Ayırıp dile getiremedikten sonra, onca derdimiz olmuş olsa ne olmasa ne.  Yani kendi derdine isim bulup öyle derman aramak, sonra o dermanı bulmak bize yakışan.  Herkesin suçu varken bunda, hiç kimsenin de suçu olmamış oluyor ne gariptir.

   Uzakların uzaklarına gitmek bizim derdimiz olsa, gittiğimiz yerden geriyi özlüyorsak gitmenin de bir anlamı kalmıyor ki.  Yılın hangi ayı, hangi mevsimi olduğunun bir önemi yok, hep bir gidemediğimizden yakınma var.  İnsan-insanlar çok büyük bir boşluğun içine yuvarlanıp duruyor.  Boşluğun nerede nasıl olduğunun bir önemi yok, sadece sebepsiz yuvarlanma var.  Bu düşme esnasında tutunacak bir dal-el arıyorlar.

   Şimdi kabul edelim hep birlikte; hepimiz düşerken yanlış yerlere tutunarak hayatın içinde kalmaya çalışıyoruz.  Yani hepimiz diyorum sayın okur, hepimiz.  Ve bu bizi hayatın içinde tutmuyor ve aksine daha da hızlı düşmemize-yuvarlanmamıza neden oluyor, süreci hızlandırmış oluyoruz.

   Aramakla başladı her şey, merak etmekle başladı.  Birçok merak edilmemesi gereken şeyleri merak etmekle başladı.  Ve birçok merak edilmesi gerekeni de merak etmemekle bitti çoğu vakit.  Aradığımız da ne bulduğumuz çok önemli.  Yani bulmak birçok çabanın ödülü-mükafatı.

   Sabırla, bekleyerek, isteyerek aramanın getireceği bulmak güzel olanı kıymetli olanı bulmak kadar insanı hayata bağlayan ne olabilir.  Aç gözlü, riyakâr, içten pazarlıkçı, kıskanç biri değilse insan, bulduğu ile yetip, bulamadığı için hayırlısını isteyerek gayretle ulaşmaya çalışırsa, bulacağı her ne ise onun hakkıdır o.

   Her şey bir şeye bağlıyken, hiçbir şeyin bir şeye bağlanması kadar karışık, aramadan bulanların, bulduklarını aradıkları sanmaları kadar ahmakça, aramaya nereden başlayacağını bilmeyenlerin, başlamak için bir sebepleri olmaması kadar anlamsız, düştüm diye ağlayanların, neden düştüklerini hatırlamamaları kadar da boşlukta bir yazı olsun bu.

   Araf ilmeği boynumuzdayken, idamın kaldırılmış olması bu insanlığı kurtaramaz, vicdan da müebbet adalet değildir…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir