GENÇ-EBEVEYN ÇATIŞMASI
– Prof. Dr. Nevzat TARHAN –
Tarih boyunca kuşak çatışması hep olagelmiştir. Mısır’da bulunan binlerce yıllık papirüslerde bile kuşak çatışmaları ile ilgili bilgiler bulunur. Bu tür çatışmalar doğaldır ve insanın ilerlemesine hizmet eder. Anne babaların çocukluklarındaki imkânlarla çocuklarının imkânları farklı olduğu gibi, herhangi bir konudaki fikirleri farklı olabilir. Ailede huzur ve güven ortamının hâkim olması için, farklılıklar baş gösterdiğinde tarafların doğru davranış biçimlerini uygulamaları gerekir.
Amerika’da Nebraska Üniversitesinde aileler üzerinde yapılan bir araştırmada mutlu ailelerde üç ortak özellik tespit edildi. Bunlardan ilki beraber zaman geçirmeydi; aile bireyleri tatile beraber gidiyor, yemeği beraber yiyor, beraber bazı paylaşımlarda bulunuyorlardı. Mutlu ailelerin ikinci özelliği eleştiri, tenkit, suçlayıcı ve yargılayıcı sözler yerine takdir, övgü, onay sözcüklerinin sık kullanılmasıydı. Üçüncü özellik ise ailelerin düzenli olarak kiliseye gitmesiydi. Yani aile bireylerinin ortak hayat felsefesi, ortak değerleri vardı; olaylara benzer bakışla bakıyor, ortak kültürel paylaşımlarda bulunuyorlardı.
Araştırma sonucu elde edilen bu bilgiler aynı zamanda ailelerin çatışma alanlarını da ortaya koydu. Aile bireyleri ortak bir paylaşımda bulunmazlarsa, örneğin gençler tatile anne-babalarıyla gitmek yerine arkadaşlarıyla gitmeyi tercih ederlerse bu durumda anne-baba kaygıya kapılacaklardı. Çocuklarının ellerinden kayıp gittiğini düşünecekler; çocuklarının yanlış şeyler yapacağı, kötü bir ortama uyup hayatını mahvedebileceği konusunda endişe duyacaklar ve bu endişe ebeveynleri gençleri kontrol etmeye itecekti.
Çocuk Kimliğini Arıyor
Anne babaların çocuklarıyla ilgili en çok kaygılandıkları alanlardan birisi eğitimleridir, geleceğidir. Çocuklarının gelecekte kendine yetmesini, iyi ve güzel şeyler yapmasını, mutlu olmasını isterler; bu yüzden kaygılanmaları, bu konuda plan yapmaları son derece doğaldır. Ancak iyi kişiliğin çoğu zaman dersin önüne geçtiği de unutulmamalıdır. Sözünde duran, yalan söylemeyen, insanları seven ve diğer birçok erdeme sahip kimse okul hayatında çok başarılı olmasa bile, hayata atıldığında yüksek bir hayat başarısına sahip olabilir. Nitekim okulda sürekli birinci olan, ama okul hayatı sona erdiğinde sosyal yaşantısı olmayan, dipte yaşayan, sık sık iş değiştiren, evliliğinde sürekli olarak problem yaşayan kişileri toplumda görebilmek mümkündür. Bu yüzden kişisel gelişim sürecinde ders-okul dengesinin de iyi kurulması gerekir.
Özellikle bizim kültürümüzde uslu çocuk özendirilir, itaat yüceltilir. Çağımızda birçok şey değişse de hâlen kurallara uyan, anne babasından farklı düşünmeyen, çekingen, ensesine vurup ağzından lokması alınabilecek derecede uysal çocuklar ebeveynlerini mutlu eder. Şayet genç kendisine çizilen bu tabloya aykırı hareket etmeye başlarsa aile içerisinde çeşitli problemler baş gösterir ve çatışmalar çıkar. Nitekim her çocuk büyüdükçe kendisine “Ben kimim? Nereye, niçin yönelmeliyim?” gibi sorular sormaya başlar. Bu kritik sorular çocuğun hayatını şekillendirecektir. Annesinden, babasından ve toplumdan aldığı özellikler sonucu da kimliği oluşacaktır. Çocuğunu doğru şekilde yetiştirmeyi hedefleyen anne-baba bu noktada kendi isteklerini yaptırmakla bir yere varamayacaklarının farkına varmalıdır. Çocuğunu serbest bırakmalı, ona imkân tanımalı, yeteneklerine göre onu yönlendirmelidir. Elbette bu durum anne baba için bir risktir; çocuğun tek başına olmaması gereken yerlere gidip yapmaması gereken şeyleri yapma, kötü arkadaşlar edinme riski vardır. Ancak insanın iyiyi kötüyü tanımadan hayatı anlaması mümkün değildir. Bazı şeyler yaşayarak öğrenilir. Deneme yanılma pahalı bir yöntem de olsa bu risk alınmalıdır.