Dünya Kalakaldığından Beri…

-Elif Sönmezışık-

Sosyalleşme meselesi, sokakla ilişkili. En azından bizde böyle. Dışarı çıkmak deyimi ise Batı’ya özgü.

Bizde insana karışmak, sokağa çıkmaktır. Yani tasarlanmış, hep hazır bekleyen, ağırlayan, rutini olan, selamlaşılan, görüşülen, hatırlanan, öğreten, insani bir yerdir sokak. Batılılar ise dışarı çıkar. Dışarısı, cebindekine göre şekil alan, seçimlerine dayalı bir mekanizmadır. Dışarıya adım attığından itibaren, imkânlarına göre kendi tasarısını oluşturur ister uzaktır ister yakın, isterse hiç konuşmadan bir günü dışarıda geçirebilir.

Sokak, derken elbette geleneksel bir mahalle kesitinden söz ediyorum. Artık kent hayatı da bloklara ve başka başka biçimlere bölünmüş hâlde. Ama o mahalle kültürü, her yerden kafasını çıkarıyor yeri gelince, pek zapt edilmiyor. Bir oluşun gelişigüzelliğinden memnun değilse; ona kendi geleneğini hatırlatıyor, mihengin altını çiziyor. Bazen haddini aşıyor, ama deneye yanıla bir şekil alıyor, sakinleşiyor. Bu hatırlatma kamuoyunda, kültürel alanda, mahallî düzeyde vs. kısacası her yerde…

Pandemiden sonra epey bir soğukkanlılığımızı koruduk aslında. Sokaktan vazgeçmek kolay değildi, mahalle arkadaşından, köy kahvesinden, eşten, dosttan, ahbaptan, yol arkadaşlarından…

Büyükler öyle derdi: Az bekle; hayra yor, sabah ola hayrola; gönlünü ferah tut, takdir-i ilâhî, derdi…

Sosyal medyada, hiç sesi kısılmayan yanlış alarmları ciddiye almadığımıza göre epey dirayetliydik. Konu komşu, akraba-i taallukat merkezli kural ihlallerini; sokağa çıkma yasağının yükselttiği tansiyonun akabinde meydana gelen kargaşayı bir kenara koyarsak elbette.

RUTİNİN DAĞILIŞI

Herkes kendi küçük hayatına sığındığından bu yana, dünyanın yeniden kurulduğu hissini yaşıyoruz. Bazı çatırtılar duyuluyor. Borsalar çöküyor, piyasa değerleri tepetaklak oluyor, modern zamanların altını olan petrol alıcı bulamıyor, kıtlık korkusuyla kitle paniği yayılıyor. Biz ise memleket adasında daha bir sakiniz. Tedbirliyiz, serinkanlıyız. İyileşmenin yolunu gözlüyoruz. Her gün başka bir yapılanmayla tanışıyoruz. Kalan zamanlarda art niyetlilerin yalancılıktan uzayan burunlarını çekiştiriyor, rahatlıyoruz.

Evde, salgınla yolu kesişmeyenler için gelecek kaygılı bir bekleyiş var. Ama ertelenmiş işlerin üstesinden gelmeyi, içe dönüşü mümkün kılan bir bekleyiş bu. Diğer taraftan salgından pay alanlar tedirgin. Akıbeti belirsiz olanlar ise daha tedirgin.

Sonra sağlık görevlisi olanlar var, asker olanlar var, polis memuru olanlar var, mecburi hizmeti sürdürmek durumunda olan memurlar var, işçiler var, hanelere gıda yetiştiren fırıncılar, market çalışanları var. Onların da evlatları, sevdikleri, yakınları var.

İşini profesyonelce yürüten birçok insan, zamanla alışkanlıktan ötürü şahsi hassasiyetini geri çekmek durumda kalır. Artık iş hayatında başka bir şekil almıştır hissiyatı ve beden dili. Bu tutum, yıpranma bahsine karşı bir dezenfektan gibidir. Birçok sektörde mecburidir. Birçok işte duygulara yer yoktur. Bu durum en çok sağlık çalışanlarına hastır. Zira soğukkanlılığa en çok onların ihtiyacı vardır.

Bütün bu klişeler, fedakârlığı yüzünden korona bulaşıp vefat eden doktorların, hastalığı ağırlaşan korona vakalarının başında Kur’an-ı Kerim okuyan, son nefeste hastanın elini tutup yalnızlığını paylaşan hemşirelerin, kendi içinde neşelenmeye ve üzerlerindeki baskıyı dağıtmaya sağlık ekiplerinin görüntüleriyle yerle bir oldu. Tehlikeyle burun buruna olup, hasta yatanla kader arkadaşı ve hatta o anda her şeyi olmaktandı bu. Son nefeslerinde yakınlarıyla görüşemeyen hastaların bütün dünyası olmaktandı. Hayatiyetin doruk noktasındayken şifaya vesile olma ihtimalinin ağır yükündendi. Uyku, beslenme gibi ihtiyaçlarını erteleyecek kadar, başka bir hayatın farkında olmaktandı.

Nasıl ki insan acı ile olgunlaşıyorsa, toplu felaketler de toplumları olgunlaştırıyor. Memleketin kıtlık görmüş nesli, hâlen hayatta ve kendilerinden sonraki nesillere “Biz bulup yiyemezdik, biz bulup giyemezdik” serzenişleriyle devamlı israf etmemeyi telkin ediyorlar. Onlar da insanı savaşla tükenmiş şehitler yurdunun; kalabalık olmanın, yaşamanın ve yaşatmanın özlemini çekenlerin çocuklarıydı. Onlara da hayatın ve sevdikleriyle bir arada olmanın dünyanın bütün servetine değer olduğu telkin edildi.

Yaşadığımız şu cendere aralığında sıhhatle sınanışımız, bizi önceki nesillerden başka türlü olgunlaştıracak. Sıhhat kadar, nimetin de bir arada olmanın da, tedbirin de, hareketin de, hayatın da değerini iyi bileceğiz. Bizi var eden her zerre için Yaradan’a şükredeceğiz.

LÜKSÜN ERTELENİŞİ

Yalan değil, dünya yeniden kuruluyor. Ateş her yere düştüğünden bu yana, her yeri yakıyor. Kalıntılardan yükselen inşanın niteliği ve niceliği belirsiz. Sistemler kabuk değiştiriyor. Sahici, delilli, çok yakınımızda açığa çıkmayı bekleyen korkunç komplolar var. Ve sıradanlığı tercih edenlerimiz bile hiç olmadığı kadar gerçekçi.

Bu süreçte, hani olur da lüksün pabucu dama atılır mı? Herkesin olduğu yerde kalakaldığı bir dünyada, palazlanması en azından bir müddet ertelenebilir mi?

Sahi, ne çok lüks sokaklarda kalakaldı öylece.

Bir sene önceden tasarlanan hot couture giysiler, yenilikleriyle dünyayı allak bullak eden janjanlı markalar sakağından vurulmuşçasına yere serildi, sokaklar akmıyorken karşılık bulamadı, sosyal yoksunluk içinde her biri diz çöktü.

Herkesin cebi, kendince doludur şimdi. Hayatın gelir geçer ıvır zıvırları kapı arkasına süpürüldüğünden beri, lazım olanları kendine yaklaştırıyordur. İnsanla ses veren mekânlardan azat olduğundan beri, kendine sesleniyordur. Biraz hatıra, biraz teselli, biraz tecrübe, biraz tevekkül ve en çok umuttan ağırlaşmıştır cepler. Lazım olduğundan beri…

Sokağa çıkma yasağının ıssızlığında fark ettim; sessizliği baltalayan, köşe başlarını yumruklayan hırçın rüzgâr, meğer kırlangıç fırtınasıymış. Sahi, kırlangıçlar vardı Boğaz’ın Anadolu’suna nağmeler dizip duran. Sahi, onlara ne oldu bu sessiz kargaşada.

Nisan, kendini fırtınayla hatırlattı. Bağ bahçe gezemediğimiz, birkaç papatya koparamadığımız, erguvan kovalamadığımız bir Nisan geçirdik bu sefer. Sosyal mesafeden payını en çok alan zamandı zaten… sokakları dolduramadığından beri.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir