Sonsuzluğun Sırrını Bilmek Hayallerden Geçiyor – Demirhan KADIOĞLU

Sonsuzluğun Sırrını Bilmek Hayallerinden Geçiyor

– Demirhan KADIOĞLU –

Bilgi üç basamaklıdır. Birinci basamak; hayal ederek akla bildirmek. İkinci basamak; akla taraf tutturarak ikna etmek. Üçüncü basamak; bilgide en ufak bir şüpheye yer vermemek.

Aklı başında her insan hayal kurar. Eğer hayalin yoksa aklından şüphe ederim. Bunu bilge biri söylemiyor, ben söylüyorum. Yani bu fakir.

Büyüklerimiz ise “Büyük lokma ye, büyük laf etme!” deyip,  bizi uyarırlar. Amenna!

Ama müsaade edin, eğer bu satırlar bize ait ise bırakın hayallerimizi kâğıda dökelim.

***

Hayal gücü; insanın yaşam arzusunu tetikleyen ve bir amaca yönelten hatta arzularını kamçılayan bir kırbaç gibidir.

Hayal etme duygusu önemlidir ve önemsenmelidir de… Kulağı kesiklerden ünlü Ressam Vincent Van Gogh diyor ki; “Önce resmimi hayal ederim, sonra da hayalimi resmederim.” Bu yüzdendir ki insan bir varlık olarak hayalini en güzel şekilde kullanır ve yükselir.

Belki bu yüzden sanatçılar çok fazla hayal üretir. Hayal üreten fikir de üretir. Hayallerde bir canlandırma olur, sonra da tasarım ile zihinde şekiller meydana gelir. Görsellik, misallerle anlatım, hayal gücünün kapılarını sınırsızlığa açan birer anahtar hükmüne geçer. Hayal olmadan bir düşünceyi hayata geçirmek mümkün mü? Hayal düşüncenin de önünü açar. Zihinde oynaşan anlamlar, bir insanın gözünün önünde uçup durur ve başka şeylere de çağrışım yapar. Yaptırır.

Eğer idealindeki insan veya örnek aldığı rol model yoksa sadece yiyen, içen ve yatan bir mahlûka dönüşür. İnsanı insan yapan unsurlardan en önemlisidir “gaye-i hayal.”

Ne tuhaf; hayal duygusu, beynin sağ yarım küresinin faaliyet alanı içinde olmasına rağmen, istediği yere gider, yolculuk eder, uçar ve hatta galaksiyi dolaşır. Aklın tek hizmetçisi ve tasvircisidir.

Âlem-i misal; Allah’ın dünyadaki olayların görüntülerini çeken, arşivleyen ve ileride ahiret hayatında onları gösterecek olan sinema perdesidir. İşte onun insandaki örneği; hayaldir.

***

Hayallerle uzağı yakın görürsün… Bir dürbün gibi… Hayal etmek nasıl muazzam bir duyguysa hayalperest olmak da tam tersi bir duygudur.

Mesela şimdi hayalimizi çalıştıralım: Gözlerimizi kapayıp, zamanın üzerine çıkıp, Arap Yarımadasına gidelim ve Peygamber Efendimizi (s.a.v.) vazife başında izleyelim…

Mümkün mü?

Efendimizin mucizelerine hayallerimizle tanık olmak elbette mümkündür. İçimizdeki kötülüğü isteyen nefis, hayal duygusuyla kontrol altına alınabilir. Zira ehl-i tarikat ve hakikat bu yola başvurmuş ve netice almıştır. Gayet mümkündür ki bu hayal ve tasavvurla dünyaya ait emellerinden vazgeçmişlerdir.

Kelamların en güzeli Kur’an: “Her nefis ölümü tadacaktır.” (Al-i İmran Suresi) buyuruyor. Bir diğer ayette; “Muhakkak ki sen de öleceksin, onlar da ölecekler.” (Zümer Suresi) buyrulmuştur. İşte ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, bu ayetlerden aldığı dersle ölüm gerçeğini tefekkür etmeyi esas tutmuş ve emellerin kaynağı olan ebedi düşünceyi o “rabıta” ile izale etmişler.

Yani onlar, hayalen kendilerini öldürüyor ve adeta bedenlerini yıkatıyor, kabre koyuyor gibi farz edip, nefsi o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup, uzun emellerinden bir derece vazgeçiyorlar…

Ne garip; sonsuzluğun sırrını öğrenmek bile hayalden geçiyor. 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir