Neşet Ertaş gittiği gün… – Tolga Akpınar

Neşet Ertaş gittiği gün…

– Tolga Akpınar –

Kulağına Aşk “Neşet” etmeyenin gönlü zarardadır
Gönlünde Aşk olmayanın ömrü ziyandadır

Garip, çığlığı sada olup göğe yankılandığında, nağme diye dilleşen bülbüller susuyor, göğsüne alıp divanın teline vurduğunda, boran olup esen yeller duruyordu… “Aydost” deyip, yeri göğü inleten bir çığlığın doğurduğu avaz gırtlağında bozlarken, kurumuş denizlere benzeyen gönüllerde bozkırın bozlakları çağlıyordu…

Toprağında nimet yetişen, rüzgârı bereket olup esen, yağmurundan rahmet dökülen bozkırda bir garip Neşet olduğunda, gönlünde yara olanın merheme, dilinde Aslı olanın Kerem’e hasreti dinmişti.

Sanki tele dert, tele vurduğu mızraba da gariplerin ahı birikmişti. Öyle bir vuruyordu ki gerdanındaki divanın teline, birikmiş ah ile öyle bir vuruyordu ki dert birikmiş tele, tel sızlayıp, “derman derman” diye inliyordu!..

Neyzen nefesini neye nasıl üflüyorsa; o da bozkırın ayazında kurumuş elleriyle, neye üfler gibi tele vuruyordu.

O buram buram bozkır kokan, buram buram Kırşehir kokan elleriyle bazen de o kadar yumuşak dokunuyordu ki divanın tellerine, sanki yaralı ve yalnız gönüllere dokunuyor, yaraya merhem sürüyor, yalnızlarla dost oluyordu.

Düşüncesi, duygusu, hasreti, acısı aynı olanın da, ayrı olanın da kulağında Neşet Ertaş’ın sesi, nefesi, gönlünde ise nağmesi yankılanıyordu.

Kırşehir’in toprakları, bağrından Ahi Evran-ı Veli, Hacı Bektaş-ı Veli, Âşık Paşa, Gülşehri, Şeyh Edebali, Yunus Emre, Dadaloğlu, Âşık Said, Çekiç Ali ve Muharrem Ertaş gibi ırmakları çağlamıştı… İşte Neşet Ertaş da billurluğunu o ırmaklardan alan bir çağlayandı…

Ayazı sert olan Kırşehir, avazı mert olan bir “Garibi” gönlünde büyüterek; sevdayı, aşkı, aşktan da geçip Hakk’ı haykırsın diye cihana Neşet ettirmişti…

Verdiği nefeste, çıkardığı seste Aşkı, söylediği her cümlede edep ile Hakk’ı anan bir Âşık, viran gönüllere girmiş, hasret çekene sabrı, acı çekene hamdı öğreten bir Ozan’dı…

Ve bir an oldu…

Önü arkası sonsuzluk olan bir zamanda, bir ses dedi ki: “O Âşık can verdi…”

“Şu fâni dünyaya geldim” diyen Hak yolunun gönlü kırgın, ayağı yaralı yolcusu “Ben gidiyom emanetim Allah’a!..” diyerek; dünya gurbetinden ahir vuslatına, Hak’tan aldığı canı Hakk’a teslim ederek, ah ettiği “Yalan Dünya”ya veda etti…

Vuslat gününde kulağına bozlak, yüreğine “Neşet” değen kim varsa, gönlünde Hak aşkını taşımış fâninin tabutunu omuzlarında taşımak için ozanlar, Âşıklar yurdu Kırşehir’e geldiler.

Düşüncesi, duygusu, rengi, cinsiyeti, cismiyeti ne olursa olsun her kesimden insan; bir Âşığın vuslatında, yine bir Âşığın türbesinin olduğu Ahi Evran Veli Camii avlusunda cem edip, birlik oldular. Aynı acıya, aynı mateme bürünüp, Neşet Ertaş’ı Hakk’a uğurladılar.

Üzerinde tarih yükselen Kırşehir’in altında artık Ahi Evran, Yunus Emre, Âşık Paşa, Gülşehri, Muharrem Ertaş ve Çekiç Ali gibi değerlerin yanında Neşet Ertaş gibi bir hazine de yatıyordu.

Artık o, ruhuyla Hakk’ın, bıraktıklarıyla halkın yanında yaşayacak. Bıraktığı kültür mirasıyla her daim kültürümüzü zengin kılacak… Onun havaları, bu memleketin bozkırlarının üzerinden esip, memleketin soluğu olacak. Ve dünya döndükçe, o bu halkın bağrında “Neşet” eden tüm duyguların ebedi tercümanı olarak kalacak…

Rahmet ve Saygıyla…

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir