Mana Genetiği Ve Sözü Kavruk Olanlar – Uğur CANBOLAT
MANA GENETİĞİ VE SÖZÜ KAVRUK OLANLAR
– Uğur CANBOLAT
Öteden dolu gelenler vardır.
Taslarını burada doldurmazlar. Onlar aşk badesi içmiş, yüksek ruhlardır.
Hamların arasında yer almazlar. Bulunsalar da burada rahat edemezler. Yuvasını kaybeden kuş gibi çırpınıp dururlar. Ve yurduna bir an evvel dönmek için ne lazımsa yaparlar. Mana genetiklerine uymadığından, yaban yerlerde bulunmaktan canları sıkça yanabilir. Yazılımlarına ters olan bir yerde ve konumda yaşamak durumunda kalmaları, tarifi imkânsız bir acıyı yudumlamaktır onlar için.
Mana genetiği bozuk olanlardan uzak durmak gerekir. Bunlar fesat işlerine yatkın olduklarından, insanın vicdanını ifsat etmekten haz alırlar. Yılanı hatırına getirip, düşünürsen; konuyu daha iyi anlayabilirsin. Onun zehirlemekten haz aldığı gibi, mana genetiği bozuk olanlar da aynı şekilde insanları, fesada uğratmaktan zevk alırlar.
Görüntüleri seni aldatmasın.
Senin kullandığın lisanı kullanması, aynı kavramlarla konuşması, senin anlam dünyana göndermeler yapmasına kanmamalısın.
Bunlara kanarsan öteye susuz gidersin.
Yolunu sarpa uğratanlardan olursun.
Hakk namına Hakk yolcularını yollarından ederler.
Biz bunu nasıl anlayacağız efendim diye sordum.
Ustam ; “Temel karakter yapılarına dikkat etmelisin! Ben sana bunları anlatabilirim bir bütün hâlinde. Ancak buna gerek olduğunu düşünmüyorum. Bugüne kadar olan söyleşilerimizin toplamından bu ayrıştırmayı kolaylıkla yapabilirsin.” dedi. Analizlerine devam etti.
Ayrıca temiz bir vicdanı rahatsız eder.
“Dili, kavramları, kıyafeti, oturması-kalkması sen gibi olsa da zihninde yerli yerine oturmayan hususlar olur. Hatta kendini, neden bana benzediği ve hoşuma giden şeyler söylediği halde sevemiyorum diye sorgularsın. Böyle bir durum olduğunda konuyu geçiştirme. Dikkate al. Meseleyi tahlil et. Mihenge vur. Tekrar düşün!
Büyük ihtimalle her şey tamam gibi görünse de, onun mana genetiği ile senin ruhi yapılanman birbirini kabul etmemektedir. Bu önemlidir. Unutma!” dedi.
Peki, efendim, dedim; unutmam.
Bu konuşmada aslında kendimle ilgili önemli çıkarımlarda bulundum. Düğümlendiğim konular bir bir aklıma üşüştü.
Gece tekrar düşüneceğim.
Tam konuyu kapattığını düşünürken; “mana genetiği” sana uyanların sözleri senin zihninde yankılanır.
İçinde dönüp dururlar.
Sanki o sözleri onlar değil, sen söylemişsin gibi hissedersin. O kadar yakın ve o kadar sıcak gelir sana. Sevimli bulursun.
İçinde dönmeye başlar. Dalına konarlar. Sende işlemeye başlarlar. Seni farkında olmadan dönüştürürler. Hâlinde farklılıklar zuhur eder.
Daha önce önemsemediklerini önemsemeye başlarsın. Onların dilinden zuhur eden bir türkü seni türlü hallere sokar. Seni senden koparır. Daha önce duyduğun hâlde içinden işitmediğin sözler, ruh coğrafyanda anlam bulmaya başlar.
Âşıkları duymaya başlarsın.
Kavruk olur âşıkların sözleri…
Duydun mu? Dur, dinle, geçip gitme!..
Ustamın bugün kurduğu her cümlesi gerçekten de uzunca üzerinde düşünmeyi hak ediyor. Yukarıda söylediklerinden aklıma ilk gelen “Neşet Ertaş” oldu.
Nasıl da kavruk sözleri…
Yakıcı!..
İşitti sanki düşüncelerimi, devam etti anlatmaya.
Âşığın sözü yanık oluşundan belli olur. Kavruk bir yürekten çıkan söz, yanıklığından anlaşılır. Alev alev olur. Dumanı tüter üzerinde.
Eğer sizde de aşk yeteneği varsa, mana genetiğiniz buna uygunsa, o sözün sizde bir yeri vardır. Gelir orada karar kılar.
Yanık olan yanığı tanır.
Kavruk olan kavruğu bilir.
Birbirlerini sözlerinden tanırlar.
Hâlleri hâllerine benzer, sözleri sözlerine.
Utanmaları bile birbirine benzer. Sevdikleri, sevme biçimleri bile.
Su içişinden bile tanır âşık, aşığı…
Kanaryalar gibidirler… Selam verir gibi konuşurlar, alır gibi yahut!
Ürkeklikleri de, cesaret göstermeleri de aynıdır.
Aynı hâli giyinmişlerdir onlar.
Sözleri libaslarıdır.
Yakıcı sözler söylerler. Yandırırlar nara.
İyi ki öyle ederler, dedim kendi kendime…
Yoksa çekilir miydi hiç dünya çilesi?..
Bizler biraz onlara bakarak yol buluruz. Onlar yolumuzu bulduran ve aydınlatan yıldızlardır.
Gözümüzden karanlığı silerler seslenişleriyle ve aydınlık bakışlar armağan ederler.
Onların sözleriyle; yüreklerimizi, nefsimizden yıkarız.
Silkinmemiz onların mızrap atışlarıyla olur. Asumana saldıkları avazlar, kasveti temizler ve bizim sağlıklı nefes almamızı sağlarlar.
Onlar yanarlar bizim yerimize, bizim yanmamamız için.
Ateşe atılan İbrahim olurlar. Bunu göze alırlar.
Mana genetiği bozuk olanlar, onların mızrap atışlarından rahatsız olurlar. İçimizdeki boşluğu dolduran bu âşıkları duymak ve görmek istemezler.
Bilinsin istemezler. Onların sevilmeleri bunlara azap olur.
Âşıklar çile abasının altında yaşarlar. Neşet Baba gibi… Dünyayı sırtına yüklenir taşır.
Seslenişindeki doluluk, biraz bundan değil midir?
Tenhadadırlar âşıklar. Herkesin baktığı yerde pek olmazlar. İşleri gereği sahneye çıkarlar lakin buraya çıkan sadece bedenleridir. Yürekleri tenhadadır. Sahiplenmezler buraları.
Yaygıda otururlar ama yayılmazlar.
Ceketleri düğmelidir hep.
Türaptırlar. Toprak mahviyetindedirler. Kesrete talip olmazlar. Çokluk istemezler.
Niye böyle dediğimde ustam; “Kuyumcular bağırır mı hiç?” dedi.
Onlar altına talip olanlara gram ile satarlar.
Âşıklar söz altınları savururlar, ama herkese değil!
Kıymet bilene… İç kulakları duyanlara…
Yüreği kavruk olanlara…
“Neşet Ertaş” bunlardandı işte…
Bizi kavurması bundan… Savurması, nefsimizin çirkinliklerini yele vermesi hep bundan.
Ne diyelim?..
Onunla aynı zaman düzleminde yaşama nasibimiz olmuş.
Şükürler olsun!..