Çayım Yine Soğuyor – Aykut Artan

Çayım yine soğuyor…

– Aykut ARTAN –

 

“Ah kapısında dertler yükümüz oldu,

 Kalbi kırık hayaller dünyası bize zülüm oldu…”

 

  Ayaklarımı uzatıp, kulağımda inceden bir müzikle bir deniz kenarında oturuyorum şimdi. Üç yıl önce biri çıkıp, “En büyük hayalin ne?” diye sorsa bunu derdim işte.  Bu kadardı yıllar önceki hayalim, hayallerim.  Öyle çok şey istemiyordum hayattan ya da istemeli miydim onu sorsanız o zamanlar onu da bilmiyorum derdim galiba.

   Nedenleri sebepleri olmadan yaşamanın da bir sınırı var, dediler; nedensiz insan nasıl yaşar, dediler. Dediler demesine de benim ne bir hayalim vardı ne de etmek için bir çabam.  Hayal etmek insanı umut ettirirdi, umut insanın en büyük düşmanı değil miydi?

    Hani derler ya insanı bir umut yaşatır, bir de umut öldürür.  Yaşamak neresinde şimdi bunun, bir yandan beklerken sorgusuz sualsiz, hiç sorgulamıyorsun, ne olacak bu hâlim demiyorsun.  Aslında az az ölüyorsun hayal kurup umut edince, bir muradın oluyor hayattan, bir beklenti, bir el açış, bir yakarışın oluyor.

   Özlüyorsun hayal edince bir şeyleri, hiç olmayanı özlüyorsun hem de hiç olmayacak olanı, senin hayalinde yaşattıklarını ya da yaşattığını özlüyorsun.  Özlemek bu kadar can acıtırken neden umut eder ki insan, neden canını yakmak ister.  Kim bile bile yarasına tuz basmak ister, kim içinden çıkılmaz düşüncelere salmak ister kendini.

   Gece sokaklarda serseri gibi dolaşıp, beynini kemiren sorulara cevap aramak mı yoksa ayaklarını uzatıp, şu koca şehrin içinde, şu koca şehrin gürültüsünü seyre dalmak mı, deseler; şüphesiz ayaklarımı uzatmayı seçerdim.

   Şimdi bu kaçmak diyecekler, korkaklık diyecekler, korkaksın sen diye de belki yüzüme yüzüme haykıracaklar.  Olsun haykırsınlar, olsun korkak desinler, varsın kaçtı desinler.  Onların beynini kemirmiyor ya bu deli sorular, onlar ayaklarını uzatıp hiçbir şey olmamış gibi yaşıyorlar ya, delice kahkaha atıyorlar ya, çılgınca eğleniyorlar ya, umarsızca namussuzluklarına bir yenisini ekliyorlar ya, hah işte öyle biz olunca neden garipsenir ki?

   Çok şey istemiyorum aslında, çok şey istemiyoruz aslında, tüm namussuzluklar onların olsun, tüm kahkahalar da adını eğlence koydukları tüm iğrençlikler de onların olsun.  Sadece şu ayaklarımızı bir uzatıp şehre karşı, deniz geçsin dursun karşımızdan ve kulağımızda bir Neşet Baba türküsü olsun yeterli bizlere.

   Hayal etmek içinden çıkılmaz düşüncelerin içine sürüklüyor bizi farkında olmadan, hayal etmeden hiçbir şey de olmuyor belki, ama bir kere de etmeyelim, biz hayal etmeden olsun bazı şeyler. Düşünce çukurunun içinde gömülüp gitmeyelim, bir kere de hayalin ardından dert kapımızda belirmesin, ne zaman dert kapımızı çalacak, iç kemirmesinin içinde kendimizi yemeyelim.

   Ha çaldı ha çalacak diye kapıya bakmaktan gözlerimiz uyku nedir unutuverdi.  Niye her dert edişin başı bir hayal edişe çıkıyor ve neden hep dert, tüm ağırlığını bir hayalin içinden geçirip üstümüze üstümüze yürüyor, bilmiyorum.

   Bu aralar bilmediğim ne çok şey arttı heybemde, o kadar yorgunluğun, yolculuğun, yolcunun içinde bir de bilmediklerim yük oldu sırtıma.  Oysa sırtımız ne kadar nasırlı, ne kadar yara.  Hep heybemizde ki dertlerimiz, bizim yakamızı bırakmayan düşünceler ve hiç bıkmadan canımızı yaktığını bile bile kurduğumuz hayallerimiz, umutlarımız, beklemelerimiz niye yapıyoruz kendimize bunu.

   İnsan kendine zulüm yapar mı? Zulüm günah değil mi? Tamam, derdi kabullendik, bizden biri oldu çıktı o, hani onsuz asla yaşayamam dediğimiz bir organımız gibi.  Ya gücümüz o ne âlemde?.. Bir soran var mı? Hiç soran yok. Hiç biri de çıkıp senin buna gücün var mı dayana biliyor musun, diye sormuyor?

   Şimdi soruyorlar; “Hiç hayal ettiniz mi, hayaliniz nedir, ya da en büyük hayaliniz?” nedir diye.  Biri de demiyor ki uzat ayaklarını, al karşına denizi, al şu gürültülü düzeni sessiz konumuna, tıka kulaklarını, al sana benden de demleme çay.

   Bırak artık yorulmanın yakasını, bırak yorulmayı, bırak artık hepsini, hepsi alsın başını gitsin; nereye gitmek isterse oraya kadar. Bazen cehennemin dibine kadar yolu var hepsinin demek bile geçmiyor değil içimden.

   Sonra merhametim ağır basıyor, ne geldiyse zaten bu merhamet yüzünden geldi başıma diyorum, kendi kendime hayıflandığım bile olmuyor değil.

   Tam uzattım ayaklarımı tüm bu düzene karşı, tam takıyorum kulaklığı, çayı da koymuşum yan tarafıma, tam her şeyden arınacağım kendimce, işte o an, evet o an, “Ateşin var mı?” diye soran yaşlı amca, sen niye geliyorsun ki bu kadar saf, bu kadar zararsız, bu kadar uzun hayal edilmiş bir hayalin içine.

   Düşüncesiz düşünceler yoruyor işte bizi demedi demeyin.

   İşte o an, her şey bitiyor, ben yine yorgun düşüyorum, dert yine kapıma dayanıyor, sokaklar yine beni çağırıyor içinden çıkamadığı düşünceler için ve her zaman olduğu gibi çayım yine soğuyor, olduğu yerde yalnız ve kimsesiz… 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir