Bağrımı Yakan Ayrılığın Vaktidir Şimdi – Duygu KARAKAŞ

Bağrımı Yakan Ayrılığın Vaktidir Şimdi

– Duygu KARAKAŞ –

Kirpiklerinin diyarından,

Ellerinin merhametinden öpüyorum.

O sabah uyanmamak için direniyordum. Güneş yüzüme vurdukça, daha sıkı kapattım gözlerimi. Yüreğimdeki boşluğu nasıl dolduracaktım? “Zamanla geçer!” dediklerini nasıl bulacaktım?.. Düştüğünde, kanayan dizine değil de; yarasını saracak birinin olmayışına ağlayan çocuğun hüznü vardı içimde. Kırgınlığımla birlikte dışarı çıktım, kendimden kaçmak istercesine. Şehir, yaşamayı unutmuştu sanki bugün. Etrafıma baktım, buruktu yüreği gökyüzünün. En sevdiğim sokakları dinledim, hüzün vardı seslerinde. Gülüşüne rast gelen çocuklar, yerlerinde yoktular. Yeşil, maviyi terk etmişti sanki kendisiyle birlikte tüm renklerini de alıp götürmüştü bu şehirden. Heybesinde şiirler olan adamı arıyordu martılar… Hasretin rengi kaplamıştı denizi, karanfil kokmuyordu bugün sahil… Oturdum yalnızlığın koynundaki banka. “Anlat” dedi, yüreğimi açtım ona, yetim bir çocuğun bayram sevinci gibiydi onu sevmek; öylesine hisli, öylesine yürekli. “Oysa gidişler, geride kalanları yok saymayı göze almaktı, değil mi!” dedim. Gökyüzüne baktı bank, akşam olmuş, güneş yerini binlerce yıldıza bırakmıştı. Hüznümün sebebini sordu yıldızlar, saatin sarkacı eşlik ederken geceye… Suskunluğumun ağırlığı, yüzümdeki çizgilere yansımıştı son zamanlarda. Yıldızların ahenkli dansı, uzaklaştırdı beni yüreğimin kuytusundan. Radyoda çalan şarkı, inceden dokundu yaralarıma. Tebessümün eksik olmadığı yüzüm, artık eskiyordu. Yaşlanıyor, hayatın hızına yetişebilecek dermanı bulamıyordum dizlerimde. Sonra bir şiir geldi aklıma, okumaya başladım usulca. Yıldızlar semadan yeryüzüne iniverdiler. Dizildiler etrafıma, masal dinlemek için akşamı bekleyen çocuklar gibi… Fesleğenlerim kurumuştu, aklıma geldiler aniden. “Gülüreyhan” olsun senin adın, dedim; yanıma oturan yıldıza… Kitap kokan sevdalardan bahsettik, gökyüzünden bakınca imrendikleri sevdalılardan. Ne garip bir duyguydu unutamamak. Bir tanımı yoktu. Sadece acısı vardı hissedebildiğim. Karanlık olan gökyüzü değil; yüreğimin incinmiş her bir köşesiydi aslında. Kalktım, sessizce yürüdüm yalnızlığın koynundaki geceye. Artık ne çay içmek için Taksim’e gitmek istiyordum; ne de sahilin nazına tahammül edebiliyordum. Hayal kırıklığım yüreğime pranga olmuştu, sustum. Bir gün karşılaşma ümidimiz olduğunu biliyordum ama son kez dönüp baktım Galata’ya. En güzel renklere boyadığımız o eşsiz manzara, kirpiklerimden acıyla düşen gözyaşlarına şahit oldu. Hoşça kal, şiir kokan adam, bağrımı yakan ayrılığın vaktidir şimdi!..

 

Sevdalar telgraf tellerine takıldı

Ben senin yüreğine…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir