Ay Işığı – Ebru AYTEKİN
Ay Işığı
– Ebru AYTEKİN –
Karanlıkların içinden sızıp gelmişti,
Yüzünde Ay ışığı saklıydı.
Onu gördüğümde ben, ben değildim artık.
Ay ışığı içime aksediyor sanki. Güvercinlere rastlıyorum. Yol beni çağırıyor, yola düşüyor düşünceler, yol üzere gidiyorum. Şehrin tüm sesleri eşlik ediyor bu hâlime, sahil boyu yürüyorum.
Düşünceler, gecenin içine saklanmış ışığa; bir adım daha yaklaştırıyor. İçini kemiren her ne varsa, bir anda sorgularken buluyorsun kendini. Ve en acımasız okları kendine seçerken, bir kez daha üzerinden geçiyorsun geçmiş zamanın. Kendini en adil şekilde yargılamalısın ki, bu hakkı başkaları kendinde bulamasın. Ne kadarda dolmuş, bir anda sesleri saklandıkları arka bahçeden çıkıverdi. Bir gün olur temizlerim deyip, hepten unutuveririz ya, gürültü içinde mahsur kaldım. O derece rahatsız oldum. Zihnim bu işgale maruz iken, sahilde uçuşan kuşlara dalıp gidiyor gözlerim. Onları benim gibi takip eden bir de kedicik var. Herkesin bakması aynı manada olmaması gibi… Zıtlıklar ve dengeler halinde dünya bir döngü. Üstelik bu döngü, bizi bilmeden aynı yörüngede mükemmel şekilde hizaya sokuyor. Öyle ki, elimizde olan onca şeyin kıymetini bilmeden günlerimiz geçip gidiyor.
Ve dedim: “Kendine susmaların yetmedi mi? Bunca susup, içinin derinliklerinde kaybolduğun da buldun mu bari?” Susmak doğruya olan özlemdi. Susmak bunca yalana tepkiydi. Her şeyin en kötüsü, haksızlık karşısında susmaktı. Hele de kendine yaptığın, yaptırdığın susmalar.
Derin iç geçişleri hep bunlar yüzünden. Ay damlıyor içime, hüznüme ortak, hüznüme yoldaş. Karanlığın esaretinden kurtarıyor, derdin sultanlığı son buluyor. Bazı acıların süresi var, dolmadan ulaşılmıyor ışığa; bazı acılara sadece alışır insan. Zaman, akarsu olur küle dönüştürür bir anda. Kaç kibrit çöpü biriktirtirdin içinde? Tekrar eden yangınların var mı hâlâ?
Yürüyen bir hayal gemisindeyim şimdi, gece aydınlatıyor yolumu… Yoluma bir deniz düşüyor. Köprüler kuruluyor ansızın. Geçiş noktalarına dalıyorum. Dalgalar çoğalacak, menzil yakın biliyorum. Sele kapılmamak imkânsızdır bazen. İlk dalgada yenilirsen, bu deniz nasıl aşılır? Daha nice dalgalara eşlik edeceksin ve her dalga seni ışığa biraz daha yaklaştıracak.
***
Aldırma, suskunluklar en güzel cevaptır kimi zaman. Ve net cevabını sunar yeri geldiğinde. Doğru söyleyeni varsın dokuz köyden firar ettirsinler. Arkamızda bıraktıklarımız pişmanlık mezarlığı olmasın yeter. Elbet geçecek, elbet bitecek bu günler. Teklik, çoklu pişmanlıktan iyidir her zaman. İçindeki huzurun sesini iyice aç ve denize dal şimdi. Boğulmayacaksın inan. Kaç kişi bu sahilde düşüncelerine kıydı ve yalvardı, af diledi, kim bilir. Sen, tenhada sadece O’nunlasın. O (c.c) seni duyuyor, yetmez mi? Olsun herkes öyle bilsin. Senin şu huzur için onca bedel ödediğini kim ne bilsin. Kaybettiğin ne varsa, altın tepside sunulur bir gün. Belki bugün, belki de çok ötelerde. Sen, umutlu gözlerle dal denize. Boğulmayacaksın!
Ay ışığı içimde şimdi, hangi gece bana karanlık kalır. İsterim bu sabahlar herkeste olsun. Sabah da dahi karanlıkta olanlara ne sevineyim. Derdinde bile mutlu olmayı sevdirene binlerce şükür. Doğruyu seçmek zordur bazen. Ama yıllar geçince anlarsınız, imtihanlar böyle kazanılır.
Şehrin ışıkları ve sesleri ile karışmış, birbiri ardına savrulmuş onca hayatlar; düşmüş, kalkamamış biçare bedenler; yitirilmiş ömürler, tükenmiş zamanlar… Hayat bir yarış değil ve biz kendinizi devamlı bir koşuşturmaca içinde harap ediyoruz. Onca derdin içinde karanlığa kendini teslim mi ediyorsun. Üzüntü, görüş mesafeni iyice azaltmakta oysa. Başını kaldır, ellerini aç!
Hâlâ ne diye efkârdasın!.. Derince bir nefes al, yola koyul, yolda yürümek bile nimet sana!..
İçindeki tüm sesleri ışığa gark et… Karanlığı kır; tevekkül, tefviz, sabır ve rıza ile gelecek sana; en güzel saadeti muhabbet.