Aliya İzzetbegoviç ve Özgürlük Mücadelesi – Ahmet TURGUT
ALİYA İZZETBEGOVİÇ VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ
– Ahmet TURGUT –
Bir toplumun tarihini, o toplumun içinden çıkan kahramanlar ve liderler yazar. Üstelik böylesi şahsiyetler tanınıp anlaşılmadan, içinden çıktıkları ulus da anlaşılmaz, yaşadıkları büyük badireler de. Bu durumun en açık delillerinden biri, Ali İzzetbegoviç’tir. Zira o tanınmadan Bosna halkının verdiği özgürlük mücadelesi de anlaşılamaz.
Bağımsız Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olan ve “Bilge Kral” olarak anılan Aliya İzzetbegoviç, 20. yüzyılın en önemli liderlerinden biridir. Doğu ve Batı düşüncesini çok iyi bilen bir filozof ve ahlakî ilkelerinden ödün vermeyen bir özgürlük savaşçısı olarak Aliya’nın kişiliği ve mücadelesinin tanınması hepimiz için bir ödevdir.
Aliya İzzetbegoviç, federal devletlerden oluşan Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Demokratik Eylem Partisi’ni kurarak, Bosna halkının özgürlük mücadelesini başlatmıştır. Aliya, 1990 yılında yapılan seçimleri kazanarak Bosna Hersek’in cumhurbaşkanı olurken, ülkede bağımsızlık yanlısı hareketler de ivme kazanmıştır. 1991 yılında, Yugoslavya Devleti’nde yer alan federal bölgeler Slovenya, Sırbistan, Hırvatistan, Makedonya adıyla arka arkaya bağımsızlıklarını ilan etti. Aliya İzzetbegoviç, 1 Mart 1992 yılında ülkesinde yaptığı referandumla bağımsızlık ilanını halkın onayına sundu. Bosna Hersek halkı, liderleri gibi bağımsız ve özgür bir devlette yaşamak istiyordu. Bağımsızlık referandumu yüksek bir kabul oyuyla geçti ve Bosna Hersek bağımsızlığını ilan etti.
Her ulusun en doğal hakkı olan bağımsız ve özgür yaşama hakkı, Bosnalılara çok görülmüştü. Bağımsızlık ilanından sonra Sırp ve Hırvat güçleri Bosna Hersek’i işgale başladı. Avrupa’nın ortasında ve tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşen bu işgal hareketiyle 20. yüzyıl, Çanakkale’den sonra en acı sayfalarından birini yaşayacaktı. Çanakkale gibi büyük bir acıdan nasıl büyük liderler, kahramanlar, ölümsüz hikâyeler çıktıysa, Bosna Hersek halkının yaşadığı bu acıdan da benzer hikâyeler, kahramanlar ve liderler çıktı. Bu lider “Bilge Kral” Aliya İzzetbegoviç’ti.
“Bilge Kral” lakabını fazlasıyla hak edecek derinlikte yazdığı ona yakın eseriyle Aliya, gençlik yıllarından itibaren özgürlük mücadelesini bilgisi ve kalemiyle yapmıştı. Teorik planda inşa ettiği özgürlük bilincini siyasî alana taşıyarak, ülkesinin bağımsızlığını ilan etmişti. Ancak şimdi fiilî bir işgal ve savaş vardı ve özgürlük bilincini cephede hayata geçirme vaktiydi.
Tam üç buçuk yıl süren ve çoğunluğu sivil iki yüz binden fazla insanın ölümüne neden olan savaşta Aliya, başkomutan sıfatıyla hep cephede ve halkının yanında oldu. Şehirler bombalanırken askerlerle siperde yattı, sığınaklarda yaşadı. Kuralı ve ahlakı olmayan bir savaşın içinde soğukkanlılığını, fikrî olgunluğunu, ahlakî ilkelerini asla yitirmedi. Bir gün yaşanan vahşete dayanamayan bir asker; “Onlar bizim kadınlarımızı, yaşlılarımızı, çocuklarımızı öldürüyorlar. Buna bigâne kalamayız.” dediğinde Aliya çok veciz bir şekilde: “Onlar bizim öğretmenimiz değiller.” diyerek ahlakî olmayan, meşru olmayan hiçbir yola tevessül etmemiştir.
Aliya, savaşın içinde birlikte yaşama idealini yok edecek her türlü tavır ve davranışa karşı çıkarak; “Nefrete nefretle cevap vermeyin! Bosna için nefret, çıkmaz sokaktır. Nefret sadece bizim ruhlarımızı zedelemiyor, Bosna’nın özünü de zedeliyor.” demiştir.
1994 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurul Toplantısında yaptığı bir konuşmada; “Bosna olarak adlandırdığımız şey, yalnızca Balkanlarda bir toprak parçası değildir. Farklı din, millet, farklı kültür ve geleneklere ait insanların beraber yaşayabilme inancıdır.” diyerek savaşın aslında birlikte yaşayabilme idealini yok etmek üzere kurgulandığını ifade etmiştir. Aliya, bu sözleriyle Osmanlı hâkimiyetinde dört yüz yıl birlikte yaşamış farklı inanç gruplarına da güçlü bir mesaj vermiştir.
İstanbul’un fethinden tam on yıl sonra Balkanları ve Bosna’yı fethe çıkan Fatih Sultan Mehmet, burada yaşayan farklı din ve mezhepleri görmüş ve 29 Mayıs 1463 tarihli ünlü ahidnâmesini yayınlayarak inanç farklılıklarını devlet koruması altına almıştır. Bosna’nın Fojnica şehrindeki Fransisken Katolik Kilisesi’nde bulunan, sergilenen bu fermanla Osmanlı hâkimiyetinde farklı din ve inanç grupları yüzyıllar boyunca barış ve huzur içinde yaşamışlardır. İşte Aliya’nın savaşla zedelenmesinden korktuğu şey, Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada tanımladığı asıl tehdit, Osmanlı bakiyesi huzur ve barış ortamının imha ediliyor oluşuydu.
O tarihte Avrupa’nın en büyük silahlı güçlerinden birine sahip olan işgalcilerin üç yılda dize getiremediği Boşnak Müslümanlar, savaşın lehlerine dönmeye başlaması üzerine uluslararası toplumun araya girmesiyle barış görüşmelerine başladı. Aliya İzzetbegoviç bir yanda savaşı yönetirken, bir yandan da bu barış görüşmelerini yürüttü. 1 Kasım 1995 tarihinde imzalanan Dayton Antlaşması’na imza atmaya giderken; “Ben Avrupa’ya başım önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik, hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar.” diyerek düşmanlarını insanlığın vicdanında da yargılamıştır.
Aliya’nın; “Bu adil bir barış olmayabilir fakat süren bir savaştan daha iyidir.” dediği Dayton Antlaşması ile Bosna Hersek’in sınırları korunmuş ve ülkedeki acımasız işgal sona ermiştir. Aliya’nın hak ve özgürlük mücadelesi burukta olsa zaferle sonuçlanmış ve halkına uluslararası arenada tanınan özgür bir devlet ve korkusuzca dalgalanan bir bayrak bırakmıştır. Bu antlaşma gereğince, yapılan seçimlerde yeniden cumhurbaşkanı seçilen Aliya İzzetbegoviç, sağlık durumu elverdiğince savaşın açtığı yaraların sarılması ve ülkesinin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı oldu.
1998 Bosna Bağımsızlık Bayramında; “Barış bir şekilde geldi ama bize yaşatılan cehennemden dolayı içimizde hâlâ huzursuzluklar var. Şimdi ülkemizi yenileme yolundayız. Geçmişimizi unutamadığımız için bu görev hayli zor olacaktır.” diyen Aliya İzzetbegoviç, mavi kelebeklerin her gün yeni bir toplu ölüm alanını gösterdiği bir ortamda âdeta bir hekim titizliğiyle halkının yaşanan acılardan ders çıkararak geleceğe yönelmesini sağlamıştır. Belki de savaştan daha zor olan bu süreci; “Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız.” diyerek özetlemiştir.
Rahatsızlığı nedeniyle 2000 yılı Ekim ayında Cumhurbaşkanlığı görevinden çekilen Aliya İzzetbegoviç, son günlerinde kendisi için yapıldığını öğrendiği görkemli anıtın iptal edilmesini ister. Saraybosna’da bulunan ve Bosna Savaşında hayatını kaybeden şehit askerlerin yanında Kovaçi Mezarlığında defnedilmeyi ister.
Aliya vefatından bir gün önce kendisini ziyarete gelen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının kulağına; “Bosna size emanet. Buralar Osmanlı’nın bakiyesidir.” diye fısıldar. 19 Ekim 2003 tarihinde 78 yaşında vefat eden Bilge Kral’ın mezarına İstanbul’dan getirilen Fatih Sultan Mehmet’in kabrinden alınan toprak karıştırılır. Mezar taşına Cumhurbaşkanı değil, isteği üzerine “Abdullah Aliya” yani “Allah’ın kulu Aliya” yazılır. İsminin altında da Aliya İzzetbegoviç’in verdiği özgürlük mücadelesinin, yaşamının adeta özeti olan bir sözü yazılıdır:
“Her şeye kadir olan Allah’a yemin ederim; hiçbir zaman köle olmayacağız.”